Powered By Blogger

Hakkımda

17 Mart 2009 Salı

MARDİN

MARDİN VE ARTUKLULAR

Mezopotamya ovası / Mardin

Mardin,bilinen ilk adıyla “Marida”,Süryani dilinde “Marde” binlerce yıllık geçmişinden getirdiği kültürel birikim ve mimari mirasıyla, göreni büyüleyen bir şehir dinlerin ,mezheplerin,gelenek , göreneklerin harman olduğu,zengin bir tarih…
Mardin tarihinin MÖ.4500 – 3500 yıllarında Mezopotomya’da Subariler zamanına kadar dayandığı arkeolojik kazı ve araştırmalardan anlaşılmaktadır.MÖ. 3000 de tıpkı diğer Güney Anadolu bölgeleri yerleşimlerinde olduğu gibi Huri ve Mitanni kültürü etkin olmuştur.
MÖ,2850 de Sümerlerin gemen olduğu Mardin,şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir düzeye ulaşmıştır.Mardin’de MÖ.2500 lerde Akad-Sümer,MÖ.2200’lerde Babilleri görmekteyiz.Kente MÖ.1367’de Asurlular hakim olmuşlar,MÖ.1200 ‘lerde Sami soyundan Arami’ler kuzeye göç etmeye başlayarak,gelecekte Güney doğu Anadolu’nun etnik ve kültürel yapısını büyük ölçüde etkilemişlerdir.Urartular,Persler,Büyük İskender ve MS. 250 de Romalılar kentin sahibi olmuşlardır.Romalılar döneminin kültürel gelişimi etkileyen en önemli olay ise hristiyanlığın yayılışıdır.Mardin VII. Yüzyılda Arapların yöreye gelmesiyle islam uygarlığı ile tanışmaya başlamıştır.
Güney doğu Anadolu’da XII. Yüzyıl başından XIV.yüzyıl sonuna kadar çeşitli şekillerde egemen olan Artuklular, ortaçağ Anadolu Türk tarihinde önemli bir yere sahip olup, Anadolu’nun Türkleşmesinde ilk devirlerde büyük adımlar atmışlardır.
Kuzey Suriye ve Anadolu bağlantısını sağladıkları kadar,egemenlikleri altındaki etnik ve dini topluluklara geleneksel hoşgörü ile davranıp,onları kazanmış olduklarında da birleşilen Artuklular’ın Haçlı seferlerindeki rolü de önemlidir.
Artuklu sülalesinin kurucusu olan Artuk bey Oğuz Türklerinden,Eksük ya da Eksik adında bir Türkmen beyinin oğludur.Alparslan ve Melikşah döneminin ünlü bir komutanı olan Artuk Bey,soy olarak Oğuz Türk’lerinin Döğer (Döger – Töger) veya Kayı boylarından birine mensup olup 1063 yılında kendisine bağlı Türkmenlerle birlikte Alparslan’ın hizmetine girmiş ve diğer savaşlarla birlikte Malazgirt savaşı’nda da sultanın maiyetinde bulunmuştur.
Artuk Bey,Malazgirt sonrası Bizans’la imzalanan antlaşmanın yerine getirilmemesi üzerine,Alparslan’ın emriyle Anadolu’da fetihler yaparak İzmit’e kadar ulaşmıştır.Ancak Alparslan’ın ölümü ile merkeze çağrılıp Melikşah’ın saltanatta kalmasında önemli rol oynamıştır.
Artuk bey,1083 te Sultan Melikşah’ın buyruğuyla Diyarbekir bölgesinin fethi seferine katılmış,komutan Fahrüddevle ile anlaşmazlığa düştüğü için kuvvetleriyle birlikte Suriye Selçuklu komutanı Tutuş’un hizmetine girerek Tutuş’la beraber Suriye’de Süleyman Şah’ın ordusu ile savaşıp tecrübesiyle savaşın kazanılmasını sağlamıştır.Tutuş tarafından kendisine Kudüs valiliği verilen Artuk Bey ölümüne kadar bu görevini sürdürür.
Artuk Bey’in ölümünden sonra ise Kudüs’ün yönetimi oğullarından Sökman ve İlgazi’ye verilir.Fatımilerin Kudüs’ü ele geçirmeleri üzerine bu topraklarda emeli kalmayan Artuklular kendilerini Güney doğu Anadolu’daki olaylara vermişler,fırsat buldukça da Suriye’ye karışmaktan geri kalmamışlardır.
Sökman’ın Hısn-ı Keyfa’da 1101 yılında kendi yönetimini kurmasından sonra bölgede Haçlılar’a karşı savaş veren diğer Türk Beylikleri gibi Haçlılarla mücadele etmeye başlamışlardır.
Sökman’ın ölümünden sonra şartlar kardeşi İlgazi’yi Artuklular’ın lideri durumuna getirir.İlgazi 1108 yılında Mardin’e sahip olur ve burayı kurduğu devletin merkezi yapar.Onun kurmuş olduğu Mardin Artuklu devleti yaklaşık üç yüz yıl ayakta kalmayı başarır.


Gece / Mardin Mardin
Artuklu tarihi incelendiğinde belirleyici üç devre ortaya çıkar.
İlk devrinde Artuklular,Büyük Selçuklular’ın hanedan kavgaları ve zayıflamaları sırasında kuvvet kazanmış,Anadolu ve Kuzey Suriye’nin fethi ve daha sonra Haçlı seferlerindeki yararlılıkları sayesinde bu bölgede tutunabilmişlerdir.
İkinci devrede, Selçuklular’ın hakimiyetini ve Abbasi halifesinin nüfuzunu nazari olarak kabul etmekle birlikte kendi ülkelerinde siyasi,iktisadi ve sosyal gelişmeyi sağlamış,önemli kilit noktalarına sahip olmuşlardır.
Gittikçe büyüyen Zengi’ler ve Eyyubi’ler zamanında üçüncü bir devre geçiren Artuklular,Moğol istilasından hemen sonra,diğer Türk Beyliklerinin özellikle Akkoyunlu ve Karakoyunlular’ın baskısı altında çökmüş ,zaten uzun süredir tutunabildikleri son merkezleri Mardin’i de Karakoyunlular’a terk ederek tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Genellikle Fırat nehrinin çizdiği kavis içinde ve doğusunda egemen olan güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye bölgelerine yerleşen Artuklular’ın tarihi en uzun süre ellerinde bulundurmuş oldukları üç merkez etrafında incelenir.
Bunlardan Hasan Keyf (Hısn-ı Keyfa) 1101-1231yıllarında ilk merkez olmuştur, Sökmenliler diye adlandırılan Hasan Keyf Artuklular’ından bir kol,daha sonra Harput Artuklular’ını kurmuş (Elazığ da bilinen adıyla Balak Gazi veya Belek gazi) ve Harput
1185 – 1233 yılları arasında merkez olmuştur. 1108 – 1408 yılları arası İlgaziler diye adlandırılan Mardin Artuklular’ı döneminde merkez olan Mardin günümüze kadar Artuklu egemenliğinin etkilerini,sanat eserlerinde devam ettirmiştir.


Mardin

Artuklular Eyyubiler’in egemenliğini tanıyana kadar eski Türk geleneklerine bağlı kalmışlardır.Devlet ailenin ortak malı sayılmış,aile fertleri tarafından yönetilmiş,merkezler bir aile ferdi tarafından vergi ve gelirinden faydalanmak kaydıyla yarı bağımsız olarak idare edilmiştir.Sökmen’in Haçlı savaşları sırasında kendisine bağlı Türkmen beylerine birer ok göndererek kararlaştırılan yerde bütün kuvvetleriyle birlikte toplanmalarını sağlaması hayret uyandırmıştır.Bu eski Türkmen geleneğine doğrudan bağlanabilecek bir davranıştır.
Artuklular ilk devirlerinde göçebe Türkmen topluluğuna dayanmakla birlikte,Şehirli unsura dayanmaya başladıktan sonra Memluk sistemine de yer vermişlerdir.
Artuklu beylerinin almış oldukları ünvanlar dikkati çekici bir gelişme göstermektedir. Alp,Sagun,İnanç,Yabgu gibi Türk ünvanlarını geniş ölçüde kullanıyorlardı.Halifenin bizzat vermiş olduğu Kutbettin,Necmeddin gibi ünvanları,Cihan, Hüsrevi İran gibi İran ünvanları izlemektedir.XII. yüzyılın sonlarına doğru Sultan ünvanı almağa başlamışlardır.Artuklu beylerinin genel rütbesi ise “Melik” olmuştur.
Önemli merkezlerinde darphaneler bulunduğu tahmin edilen Artuklular’ın adli,idari,iktisadi ve askeri teşkilatı Selçuklular’ı örnek almaktaydı.Askeri teşkilatın ikta sistemine dayandığı bilinmektedir.
Artuklular’ın gerek paralarında ve gerekse yapılarında çift başlı kartalı ve bazen de çifte ejder figürünü kullanmalarını arma,şehir arması,sultan arması sayan görüşler vardır.Yine bu arada Artuklular’ın hukuki sembol olarak sadece Kayı boyunun damgasını kullanmış oldukları da ileri sürülür.Hemen her şeyin sembol dilinde bir yeri olduğu Ortaçağ dünyasında özellikle bu bölgede ,Haçlı batılılarla sıkı ilişkiler kurulmuşken, yüzyıllar boyu Türk dünyasının kullanmış olduğu Kartal ve Ejder’in bir sembol ve arma olarak kullanılmasını düşünmek pek yanlış olmayacaktır.Kayı boyu damgası ise doğu sembolizminin en soyut armalarından biridir.

Ulu cami /Mardin

Zengiler’in harp masraflarını karşılamak için vergileri arttırmalarına karşılık, Artuklular’ın vergileri azaltmaları,Artuklu ülkesine diğer yanlardan göçlere sebep olmuştur.Sökmen,İlgazi ve Timurtaş devrinde vergilerin komşulardan 10 kat daha az olduğu kayıtlıdır.Ekonomik açıdan kuvvetli olan Artuklular’ca, Hani civarında demir ve bakır madenlerinin işletilmekte olduğu bilinmektedir.
Artuklu iktisadi hayatının en iyi belgeleri günümüze kadar gelen mimari eserlerdir.
Belli başlı merkezlerde bulunan yapılar bu faaliyetin en önemli eserleridir.Bu yüzden buralarda hala Artuklu geleneği halk arasında canlı olarak yaşamaktadır.
Çeşitli ve karışık dini topluluklar ile etnik grupların yerleşik olduğu bölgede egemenlik kuran Artuklular bu topluluklar yanında önce göçebe Türkmen topluluğuna ve sonra yerleşik halka dayanma siyasetleriyle bölgenin Türkleşmesinde en önemli rolü oynamışlardır.
Selçukluların hoşgörüsünü de aşan bir davranışla çeşitli dini ve etnik topluluklara geniş bir serbesti tanımaları hatta,ilk başlarda onların menfaatlerini daha fazla korumaları egemenliklerinin sağlam temellerini ve bugüne kadar bölgede yaşayan Artuklu geleneğini kurmuştur.Artuklu Melikleri, hristiyan Yakubi ve Ermeni Patriklerine devlet teşkilatlarında önemli yer vermekteydiler.Suryani dini merkezinin yakın zaman kadar Mardin’de bulunması da daha çok buna bağlanmaktadır.Buna en canlı iki örnek ise günümüzde de hizmet vermekte olan Deyrül Zafaran ve Deyrül Umur (Mor Gabriel) manastırlarıdır.
Mardin’de bulunan Deyrül Zafaran manastırı bir güneş tapınağı olarak kurulmuş, hristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra, V. yüzyılda içine kiliseler inşa edilmeye başlanmıştır.1166 – 1932 yılları arasında Dünya Süryani Ortodoks Patriklik merkezliği yapan manastır,halen Süryani Kadim Cemaatinin dini merkezi olarak bugün de büyük önem ve anlam taşımaktadır.

Kasımiye Medresesi / Mardin

Nasra Teyze / Mardin

Yine Süryani Kadim cemaatinin ünlü ve büyük yapılarından biri olan,Midyat ilçesinin yakınında bulunan Deyrül Umur manastırının temelleri 397 yılında atılmış ve kısa sürede tamamlanmıştır. Belli dönemlerde eklenen kiliseler ve barınma yerleri ve büyük mabet ile 512 yılından itibaren efsanevi eser niteliğini bütün görkemliğiyle korumaktadır.
Bölgedeki diğer siyasi devletler gibi Artuklular’da ilim ve kültüre büyük önem vermişlerdir.Divanlarında Arapçayı kullanan Artuklular zamanında fikir hayatı oldukça önemli eserler vermiştir.Ancak Artuklular zamanında yazılmış bir eser vardır ki,diğer devletlerde bu tür esere rastlanmamıştır. Cizreli Ebu’l İzz’in yazmış olduğu otomat ve sibernetik ile ilgili bu ilginç eser de, yaklaşık 900 yıl önce Hısn-ı Keyfa Artuklu sarayında Hidro mekanik sistem ile denge kurma esasına dayanıp otomatik makineler iş görmüş ve yazılan eser (Kitabu’l Cami Beyne’l ilim ve Amelin nafi fi-Sınatil Hiyel) bilim tarihinde yeni bir çığır açmıştır.G. Wattın yüzyıllar sonra yapmış olduğu regülatör sistemi tamamen Ebu’l İzz’in ortaya koyduğu esaslara dayanmaktadır.
Artuklular’ın , mimari anıtları oluşturdukları, mimari gelenek ile, Anadolu Türk sanatı tarihinde genel yapıdan farklı özellikler göstermesi açısından ilgi çekicidir.
Kuvvetli bir taş işçiliği ve taşçı geleneğine sahip olan bu bölgede,bu geleneği başarılı bir biçimde,ihtiyacı olan yapı tiplerini meydana getirmekte yuğurabilen Artuklu devri mimari sentezi,devamlı bir araştırma ve geliştirmenin sonucu olarak,uzun süre bölge mimarisini etkileyen bir gelenek kurabilmiştir.
Genellikle kesme taş mimarisi olarak ortaya çıkan ve doğu gelenekleri ile kuzey Suriye mimarisinin çok başarılı bir sentezi biçiminde yuğrulmuş olan Artuklu devri Türk Mimarisi devamlı bir araştırmanın sonucudur.Yarım yüzyıl kadar kısa bir süre içinde üslubunu klasikleştiren ve bölgede bir Artuklu mimarisi geleneği kurulmasına yol açan bu hareket dini,sivil ve askeri mimaride çok önemli örneklerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bölgedeki kare minareler gibi XIV. Yüzyıl taş işçiliğine sahip silindirik ve kuşaklar halinde süslemeli minarelerde aynı durumdadır.Enine gelişen mekan düzeninde,mihrap önünde kubbe fikrinin geliştiricisi ve uygulayıcısı olan Artuklular,bu anıtsal yapıların kuzeyine birer avlu eklemişlerdir.Artuklu medreselerinin açık avlu düzenine bağlı fakat ileriki yüzyılda gelişip olgunlaşacak medrese formlarının ilk habercileri olması da Anadolu medrese mimarisi açısından önemlidir.
Ortada geniş kemerli Artuklu köprülerinin üslupları,Diyarbakır burçlarının çok etkileyici mimarileri ve sivil Artuklu yapılarında çok kullanılmış figürlü plastik, üslubun kuvvetle yerleşmesine yol açmıştır.


Mor Gabriel manastırı / Midyat / Mardin

Anadolu Türk Mimarisinde XII. Yüzyıl ile XIV. Yüzyıl sonuna kadar çok önemli örnekler vermiş olan Artuklu devri mimarisinin çok bilinen eserlerini kısaca aşağıda belirtilmişir.

Diyarbakır (Amid)
Zinciriye Medresesi
Mesudiye Medresesi
Hatuniye Medresesi
Yedi kardeşler burcu
İç kalede saray
Devegeçidi köprüsü
Ambar çayı köprüsü
Hani ulu cami
Çermik ulu cami
Lice ulu cami

Harput
Harput kalesi
Harput ulu cami
Harput ulu cami medresesi
Harput Alaca cami, arap baba türbesi

Silvan (Meyafarikin)
Silvan ulu cami
Malabadi köprüsü


Hasankeyf (Hısn-ı Keyfa)
Artuklu sarayı
Hasankeyf kalesi
Dicle köprüsü
Hasankeyf ulu cami
Hasankeyf türbe

Urfa
Urfa ulu cami
Ulu cami medresesi
Harran köprüsü



Halep
Havayk köprüsü

Mardin
Emir Necmeddin İlgazi Bimaristan yapı topluluğu
Melik Mansur medresesi
Sultan İsa (Zinciriye) medresesi
Kasimiye medresesi
Mardin ulu cami yapı topluluğu
Kızıltepe ulu cami
Latifiye cami
Cizre köprüsü
Firdevs köşkü
Yeni kapı hamamı
Ulu cami hamamı

Artuklu devri; araştırmalar ilerledikçe,yeni buluntularla ,yeni bağlantılarla Anadolu Türk Tarihi ve mimarisi içindeki yerini daha sağlam olarak alabilmesi mümkün olacaktır.



Kaynaklar :

Mardin – T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Büyülü kent Mardin – Marev Mardin Eğitim Vakfı
Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi – Ara ALTUN
I.Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Cilt 1 – Mardin Valiliği
I.Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Cilt 2 – Mardin Valiliği


2 yorum: